Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Hatay İskenderun’da; 6 Şubat depremleri öncesi hiçbir önlem alınmadığını belirterek, “6 Şubat depremi bir beklenmedik doğal afet değildi. Yıllarca seyredildi ve deprem oldu. İlk 24 saat seyredildi sonra 36 saat seyredildi sonra 48 saat seyredildi. Askeri birlikler bile müdahale ettirilmedi ve nihayet 3. günün içinde ilk adımlar atılmaya başlandı. Şimdi, aynı süreci Kahramanmaraş’ın, Hatay’ın, Gaziantep’in yaşadığı süreci İstanbul yaşıyor. İstanbul da şimdi Hatay gibi depremin karşısında korumasız bir durumda bırakılmış” diye konuştu. Özdağ, yerel seçimlere ilişkin de “Bütün ilçelerde ve büyükşehirde önümüzdeki günlerde adaylarımızı Türk ve Hatay kamuoyuyla tanıştıracağız” dedi.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, yerel seçimler öncesi il gezilerine devam ediyor. Özdağ, bugün Hatay’ın İskenderun ilçesini ziyaret etti. Özdağ, burada düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
“6 Şubat depreminin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Depremin 11 ilimizi kapsadığını ve merkez üssünün Kahramanmaraş olduğunu biliyoruz ama buna rağmen depremden en ağır zarar gören şehir hiç şüphesiz Hatay ve Hatay’da da Antakya oldu. Depremin ikinci gününün akşamı üçüncü günün sabahı buradaydım. Görmüş olduğum manzarayı ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin fotoğraflarıyla zihnimde karşılaştırabildim.
Şunu da ifade edeyim, 6 Şubat depremi bir beklenmedik doğal afet değildi. 2019’da İçişleri Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Kahramanmaraş’ta 7.4 üstünde bir depremin Kahramanmaraş merkezi ve 11 ili kapsayacağı bir depremin, senaryo çalışmasını bir çalıştayla yapmıştı. Bu çalıştay yapılmış olmasına rağmen depremin gerçekleşeceği bilinmesine rağmen başta hastane, okul olmak üzere kamu kurumları bu depreme karşı bir güçlendirme sürecine alındı mı? Hayır, alınmadı. Peki, bu illerde depreme karşı bir bilinci oluşturmak ve depremde yapılması gerekenlerle ilgili bir eğitim yapıldı mı? Hayır, yapılmadı. Kentlerin, depremin yaşanacağı kentlerin kritik noktalarına depremden sonra insanların kendi başlarına ilk yardımı yapabilecekleri, ilk çıkarma işlemlerini yapabilecekleri, çelik dolaplar içerisinde alet, edevat yerleştirilmesi yapıldı mı? Yapılmadı.
“İLK 24 SAAT SEYREDİLDİ SONRA 36 SAAT SEYREDİLDİ SONRA 48 SAAT SEYREDİLDİ. ASKERİ BİRLİKLER BİLE MÜDAHALE ETTİRİLMEDİ VE NİHAYET 3. GÜNÜN İÇİNDE İLK ADIMLAR ATILMAYA BAŞLANDI”
Depremden sonra geçici olarak insanların yerleşecekleri alanlar önceden belirlendi mi, bu alanları altyapıları hazırlandı mı, su ve kanalizasyon hazırlıkları yapıldı mı? Çadır depoları, battaniye depoları gerçekleştirildi mi? Konteynerler bir arada kurulmadan ama kurulmaya hazır şekilde bu kentin, bu bölgenin değişik yerlerine yerleştirilebilecekken yerleştirildi mi? Hayır. Peki, değişik devlet birimleri başta polis, jandarma ve silahlı kuvvetler olmak üzere bu bölgedeki depremde ilk müdahale eğitimi verildi mi? İlk müdahalede kullanacakları araç ve gereçler temin edildi mi? O da hayır. Yıllarca seyredildi ve deprem oldu. İlk 24 saat seyredildi sonra 36 saat seyredildi sonra 48 saat seyredildi. Askeri birlikler bile müdahale ettirilmedi ve nihayet 3. günün içinde ilk adımlar atılmaya başlandı. Şimdi, aynı süreci Kahramanmaraş’ın, Hatay’ın, Gaziantep’in yaşadığı süreci İstanbul yaşıyor. Rönesans binasının hemen yanında bir sivil toplum örgütünün kurtarma çalışmalarını incelerken ara verip bir çaya davet ettiler beni ve arkadaşlarımı. Malzeme çadırlarını gösterdiler. Çok profesyonel ve çok deneyimli. Bende sordum kendilerine, ‘Bir ekip kaç kişiden oluşur, kaç ekiple çalışıyorsunuz?’ O sorularıma cevap verdi sonra bir daha sordum, ‘Peki, yarın İstanbul’da bir deprem olduğunda ne kadar kurtarıcı gerekiyor, kaç insan gücüne ihtiyaç var?’ 6 bin ve 7 bin arası dedi. Evet, İstanbul da şimdi Hatay gibi depremin karşısında korumasız bir durumda bırakılmış.
“BÖLGEMİZ BÜYÜK BİR SAVAŞIN İÇİNDE AMA DAHA BÜYÜK BİR SAVAŞA DOĞRU HIZLA İLERLİYOR”
Erdoğan’ın en son yapmış olduğu açıklama, ‘yaşasın Cumhuriyet’ açıklaması, 1923’ten beri şeklinde. Sanıyoruz bu hilafet söylemlerinin arkasındaki yabancı servis kaynakları bilgisinin kendisine iletilmesinin bir neticesidir. Öyle ummak istiyoruz. Evet, bu dört saldırı aynı stratejik akıl tarafından şekillendiriliyor ve gerçekleştiriliyor. Bölgemiz büyük bir savaşın içinde ama daha büyük bir savaşa doğru hızla ilerliyor.
“LİYAKAT ESASINDA DEĞİL SİYASET ESASINDA SİLAHLI KUVVETLERDE YAPILACAK ATAMALAR, BU MİLLETE VE BU DEVLETE İHANET ANLAMINI TAŞIR”
Şimdi, İran’ın Pakistan’ı vurması neticesinde, Pakistan’ın da cevap olarak İran’a yönelik adımlar atması bölgedeki gerilimi daha da artırmıştır. Israrla ikaz etmemize rağmen hükümetin gereken önlemleri Türkiye’nin savunması için almakta büyük ölçüde geciktiğini görüyoruz. ‘Barış istiyorsan savaşa hazır olacaksın’, eski bir Roma deyişidir. Türkiye’nin bölgesi böyle bir ateş çemberi içindeyken Kıbrıs dahil olmak üzere özellikle KKTC’de değişik arayışlar sahneye konulurken bir an önce Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları arasındaki emir komuta zincirini doğru olarak kurması gerekmektedir. İki, silahlı kuvvetlerde atamaların liyakat esasında yapılması büyük bir zorunluluktur. Liyakat esasında değil siyaset esasında silahlı kuvvetlerde yapılacak atamalar, bu millete ve bu devlete ihanet anlamını taşır. Devletimizin, milletimizin geleceği, çocuklarımızın canı, siyaset esasında atanan komutanlara değil, ancak liyakat esasında atanan komutanlara emanet edilmelidir.
“AMELİYATA BOMBA İMHA EKİPLERİYLE BİRLİKTE GİRMİŞTİR. BUNU SİVİL BİR DOKTORDAN İSTEYEMEZSİNİZ”
Hala askeri sağlık sistemimiz yoktur. Bu kabul edilebilir değil. Bakın, bölgedeki sivil hastanelere sevk edilen gazilerimizin, terör örgütüne müzahir sağlık personelleri tarafından taciz edildiğine dair iddialar vardır. Bu iddialarla ilgili Sağlık Bakanlığı soruşturma açmış mıdır, bunu sayın sağlık bakanına soruyoruz. Ama bunun da ötesinde harp cerrahisi bir başka uzmanlık alanıdır. Her cerrah, harp cerrahı değildir. Sağlıktan sorumlu genel başkan yardımcımız Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu bir ortopedi profesörü olmasının ötesinde deneyimli bir harp cerrahı olarak, bir askerin bacağından patlamamış fünye çıkartmak için ameliyata girmiştir. Ameliyata bomba imha ekipleriyle birlikte girmiştir. Bunu sivil bir doktordan isteyemezsiniz.
“HATAY’IN DEMOGRAFİK DEPREMLE BOZULAN DOKUSUNU İSTİSMAR ETME PEŞİNDELER”
Ayrıca silahlı kuvvetlerde hala askeri yargı sistemi kurulmamış, var olan tahrip edilmiştir. Gerekçesi, FETÖ sızdı. FETÖ silahlı kuvvetlere de sızdı sadece askeri yargıya sızmadı ki. O zaman silahlı kuvvetleri de kapatın. Disiplinsizliğin kontrol altına alınmasının tek yolu askeri yargının kurulmasıdır. Şimdi sosyal medyada soruyoruz ve Milli Savunma Bakanına da buradan soruyoruz, bazı astsubaylar, ‘Biz ibadetimizi yapacağız’ diye eğitime çıkmayı reddetmişler. Sayın bakan, acaba bununla ilgili bir soruşturma açtı mı? Askerlik zaten ibadetin kendisidir, vatan savunması ibadetin kendisidir. ‘Ben ibadet edeceğim’ diye vatan savunmasına çıkmayan adamın Türk Silahlı Kuvvetleri’nde işi nedir. Bütün bunların kontrol altına alınması gerekmektedir. Keza, Türkiye’nin asker sayısın da yeterli olmadığı da açıktır. Daha büyük bir orduya önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ihtiyacı olduğu kesindir. İşte, bütün bu gelişmelerin hemen kıyısında bulunan coğrafi olarak ve bu gelişmelerden en fazla etkilenen Hatay, bir yandan IŞİD’in eylem arayışlarının bir yandan da hilafet eylemcilerinin altyapı oluşturmaya çalıştığı bir şehrimiz. Örgütler ve arkasındakiler, Hatay’ın demografik depremle bozulan dokusunu istismar etme peşindeler.
Böyle bir ortamda Hatay’ın, İskenderun’un, Reyhanlı’nın Samandağ’ın, Kırıkhan’ın ve bütün ilçelerin güçlü, dirayetli belediye başkanlara, liderlere yerel liderlere ihtiyacı vardır. Bunun çok büyük bir öneminin olduğunu düşünüyoruz. İçinden geçtiğimiz dönemde, İskenderun Belediye Başkanının Hatay Büyükşehir Belediye Başkanının, Reyhanlı’nın, Kırıkhan’ın Belediye Başkanının Hassa’nın Belediye Başkanının, Altınözü’nün Belediye Başkanın tek işi yolları temiz tutmak, çöpleri kaldırmak değildir ve olamaz. Şehrinin, ilçesinin doğal lideri, birleştirici lideri ve savunucusu olmak zorundadır. Bu sadece Valinin ve Kaymakamın işi değildir.
“BÜTÜN İLÇELERDE VE BÜYÜKŞEHİRDE ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE ADAYLARIMIZI TÜRK VE HATAY KAMUOYUYLA TANIŞTIRACAĞIZ”
1990’lı yıllarda terörün yükseldiği bir dönemde ve İskenderun’un da hedef aldığı bir dönemde mesela İskenderun belediye başkanı yapmış 15 sene Mete Aslan Bey böyle bir işlev üstlenmişti. Bir belediye başkanı olmanın ötesinde bir liderlik, İskenderun’un liderliğini yapmıştır. Şimdi, siyasetin kenarında izliyor ancak hem Hatay’ın hem İskenderun’un hem diğer ilçelerin böyle bir liderliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Hatay böyle bir dönemden geçiyor. Zafer Partisi olarak Hatay’da ve Hatay’ın diğer ilçelerinde, sadece çöpleri toplayacak yolları temizleyecek, altyapı çalışmalarını gerçekleştirecek bir anlayışla değil, topluma liderlik edecek ve toplumun haklarını savunacak adaylarla belediye seçimlerine gireceğiz. Bütün ilçelerde ve büyükşehirde önümüzdeki günlerde adaylarımızı Türk ve Hatay kamuoyuyla tanıştıracağız.”
“VATANDAŞLIĞI SATAN ZİHNİYETİN HASTANELERİ SATMASI DA SÜRPRİZ DEĞİL”
Özdağ, şehir hastanelerinin satılışına yönelik iddialara ilişkin sorulan soruya, “Ben de sosyal medyadan okudum ama teyit etmediğim için konuyu bugün gündemime almadım. Ankara’ya dönünce bu konuda bir brifing alacağım. Vatandaşlığı satan zihniyetin hastaneleri satması da sürpriz değil” yanıtını verdi.
Özdağ, bir basın mensubunun Zafer Partisi’nin yerel yönetim seçimleriyle ilgili tavırları ve tek başına seçimlere girme kararına yönelik sorulan soruya şu yanıtı verdi:
“Demokrasi partilerin kurulması ve oy istemesidir. Eğer siz Sovyet dönemi komünist ülkelerde yaşıyor olsaydınız muhtemelen komünist partilerden birinin savunucu olacaktınız komünist rejimin değiştirilmesini istemeyecektiniz. Bu sorunuzla mevcut düzen partilerinin savunuculuğunu yapıyorsunuz ‘Ya iktidardaki partiyi destekleyin ya muhalefetteki tek partiyi destekleyin’ diyorsunuz. Bu çok anti-demokratik, faşist bir duruş.
Demokrasi siyasi partilerin özgürce kurulduğu ve halktan oy istediği rejimlerdir. İkincisi bizim parti olarak tavrımızın ‘zikzaklı’ olduğunu söylediniz. Oysa sokaktaki gençlere sorun. Zafer Partisi gibi ilkeler üzerinde siyaset yapıp bu ilkelerden taviz vermeyen bu ülkede bir ikinci parti var mı?
“HATAY’DA AKP’Yİ DESTEKLEYEN İKİ AİLEYLE CHP’Yİ DESTEKLEYEN BİR AİLENİN HATAY SİYASETİNİ DOMİNE ETMESİNE ZAFER PARTİSİ SON VERECEKTİR”
Türkiye CHP ve AKP’ye muhtaç değildir. Bunların dışında da siyasi alternatifler çıkarlar adaylarını gösterirler ve halk tercih eder. Nitekim Zafer Partisi, Ata İttifakı’nı kurduğu ve aday gösterdiği için ikinci tura kalmıştır. HDP’nin Türk siyasetinde belirleyici olması Zafer Partisi sayesinde engellenmiştir. Hatay’da AKP’yi destekleyen iki aileyle CHP’yi destekleyen bir ailenin Hatay siyasetini domine etmesine Zafer Partisi son verecektir.”