Zal’ın üç anlamı vardır.
Biri pehlivan manasındadır.
İkincisi yaşlı adam demektir.
Üçüncüsü ise, biraz zorlama gelecek ama zalim kelimesinin kökenidir.
Zalim, Zal gibi kötülüklerle dolu insan demektir.
Zal Mahmut, Bostancı ocağında ağadır.
Kapıcıbaşı olduğu da söylenir.
Enderun’dan yetişme başarılı devlet adamı.
Lâkin Şehzade Mustafa’nın katlinde görev almış.
Hem de ne görev!..
Hatta çadırda cellâtların kement atmasına yardım etmiş.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Mahidevran Sultan’dan olan oğlu
Şehzade Mustafa’yı Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa’nın
kışkırtmaları sonucunda boğdurmaya karar verir.
Bütün bunların üzerine İran seferine çıkılmış, Şehzade Mustafa Konya’ya davet edilmiş,
padişah da 5 Ekim 1553’de Konya Ereğlisi yakınlarında otağını kurdurmuştur.
6 Ekim günü Şehzade Mustafa babasını görmek için otağı hümayuna girmiş ve
çadırın içindeki dilsiz cellatlar tarafından yay ipiyle boğulma ya çalışılmış.
Ancak güçlü ve kuvvetli şehzade cellatların ellerinden kurtulmayı başarmışsa da
o sırada Zal Mahmut’un şehzadeyi ayağından yakalaması sonucunda yere serilmiş,
Mahmut Ağa’nın kemendi ve yahut da cellatlar eliyle hayatına son verilmiştir.
Mustafa’yı boğduktan sonra
Mahmut Ağa’ya Kanuni tarafından ‘‘Zal’’ lakabı verilmiştir.
Kanuni’nin gözüne giren Mahmut Ağa, sonra
Halep ve Budin Beylerbeyliklerine ardından da
1565 yılında da Anadolu Beylerbeyliğine getirilerek rütbesi yükseltilmiştir
Yani bütün kariyerini ve zenginliğini o korkunç cinayet sayesinde yapmış.
Fakat bu olaydan sonra çarşılarda dolaşırken,
insanlar bu adamın yüzünü görmemek için arkasını döner olmuş.
Artık insan içine çıkmamaya başlamış.
Hayatı sarayda geçmiş.
Mimar Sinan’dan kendi adına bir külliye yapmasını ister.
Mustafa’yı çok seven Mimar Sinan da bu adamı birkaç yıl oyalar.
O sırada Kanuni Sultan hayatını kaybeder.
Şehzade Beyazıt’a karşı 2. Selim’e destek olmuş Zal Paşa.
Sarhoş Selim de padişah olunca paşanın kariyerini daha bir yükseltti.
Kızı Şah Sultan’ı da onunla evlendirdi.
Neticede Mimar Sinan bir ağa, o ise koca bir paşa.
Sonunda Zal Paşa’ya boyun büker.
Cami, 1577 yılında açılır.
Zal Mahmut, caminin açılış duası için babasını davet eder.
Rivayet odur ki paşanın babası şöyle beddua etmiş;
“Sen ki Mustafa’nın katilisin, o caminin kapısından adımımı atmam.
Dilerim ki camin olsun ama cemaatin asla olmasın”
Şerbetçiler, kaymakçılar, macuncular getirtmiş İstanbul’un dört bir yanından.
Cambazlar tutmuş ve hokkabazlar gelmiş.
Ama o gün duaya tek bir Allah’ın kulu bile gelmemiş.
Yıllarca camiye halktan kimse adım atmaz.
Herkes lanetle anar, Şehzade Mustafa’nın son nefesi ve
Zal Mahmut Paşa’nın babasının sözleri sarar adeta duvarlarını.
Mimar Sinan’ın bile bu camiyi istemeyerek,
mecbur kaldığı için yapığı bilinir.
Lakin tarihi kazananlar yazar…
Şimdi o caminin cemaati eksik olmaz.
Belki de Zal Mahmut Paşa’ya hayır dua edenler vardır
o caminin duvarlarının arasında.
Bilmezler Şehzade Mustafa’nın boynuna kementi kimin attığını.
Osmanlı’nın kaderinin kimin elleriyle el değiştirdiğini…